Hayata dair birçok hayalimiz var. Birde gerçeklerimiz. Gerçeklerimizi aşıp hayallerimize ulaşamadıkça allak bullak olan yaşamlarımızda bocalamakla geçiyor ömürlerimiz. İstikametimiz gül bahçesi olsa da yolun sonunda kendimizi hep bir çalılığın içinde buluyoruz. Sonrada kendi kendimize ‘Neden böyle oluyor?’ diye soruyoruz. Büyüyen bedenlerimizin içerisinde büyümeyen bir şey var. O da zihnimiz. Zihin büyümek için sessizliğe ihtiyaç duyar. Bizler ise köşemize çekilip sessizce kendimizi dinlemeyi bir türlü öğrenemediğimiz, adımlarımızı kendi içimize değil de hep dışarıya doğru attığımız, menfaatinden öte bir şey düşünmeyen insanları kendi iç dünyamıza tercih ettiğimiz için zihnimiz hiç büyümedi. Kendimizden kaçmak için hep kalabalıkların içerisine attık kendimizi. Çünkü kalabalıklar içerisindeyken düşünmeyecektik. Hayatta yaptığımız büyük hataların, işlediğimiz büyük günahların muhasebesini de yapmayacaktık. Çünkü diğer insanlarda bu büyük hataları yapıyor ve bu büyük günahları işliyor diyerek kendimizi kandıracaktık. Kendi iç dünyamızın hakikatlerini keşfetmek yerine kalabalıkların ve imaj dünyasının esiri olarak yaşamayı tercih etmenin ödülü gül bahçesi değil, bedeli çalılığın içidir. İnsan, kendi iç dünyasının zenginliğini elinin tersiyle bir kenara iterse kendisini öldüren bir mikrop olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Yani kendi kendisiyle birlikte olmayı reddeden bir insan, kendi kendisini yavaşça öldüren bir mikroptur. Çünkü yaşamını kendisiyle değil de başkalarıyla geçiren bir insan asla kendisi olamaz. Kendi kötülükleriyle yüzleşmekten korkan insanlar, bu kötülüklerinin üstünü kalabalıklara karışarak örttükleri için hakiki yüzlerini hiçbir zaman göremeyeceklerinden zaten gül bahçesine layık değillerdir. Yaşamda bu insanları layık oldukları yere yani çalılığın içerisine sürükler. Kendisine bir anlam yükleyemeyen, kendi iç sesinin yankısını duyamayan, hayalleriyle yaşamdaki gerçekleri çatışma halinde olan insan için güneş buz gibidir. Yaşamlarını ısıtmaz. İnsanın yaşamının içini ısıtacak güneş, onu gül bahçesine götürecek doğru istikamet kendi içindedir. Dış dünyanın hazzına kapılan insanın gözü öyle bir kararır ki hiçbir hakikati göremez hale gelir. Bu nedenle insan kalabalıkları kendisine sığınak edinmemeli. Ne kadar zor ve ne kadar acı olursa olsun her insanın sığınağı kendi içi olmalıdır. Unutmamalı ki güle giden yol dikenden geçer. Haz içerisinde yaşayarak gül bahçesine değil, ancak çalılığın içerisine varılır.
0 Commentaires